Forum Kategorileri

Kategoriler

SakliMavi Forum

Forum

=> Daha kayıt olmadın mı?



Forum - Bir KızKulesi Macerası (süper)

Burdasın:
Forum => Bir Yudum Hikaye & Siir => Bir KızKulesi Macerası (süper)

<-Geri

 1 

Devam->


admin
(şimdiye kadar 126 posta)
25.11.2009 10:57 (UTC)[alıntı yap]
Bir KızKulesi Macerası

Sıradan bir hikâye değil bu; kendi hayat hikâyemde kayboluşumun hikâyesi… Anlatacak çok şey var aslında, ama anlatmam gerekenlerin bir çoğu halüsinasyon bir kısmı da simülasyon. Bilmenizi istediğim tek şey bu hikayenin bir başlangıcı olan her şey gibi zamanla değiştiği ve acizleşerek sonlandığı kadar gerçek oluşudur.
Otuz iki yıllık bir iş temposunun neticesinde aldığım emekli ikramiyemle hatıralarıma ev sahipliği yapmış Üsküdar’da, Kız Kulesini tam karşıdan gören, tarihin değil de insanların eskittiği köhne bir binanın teras katındaki stüdyo daireyi alıp yerleşeli yaklaşık iki ay kadar olmuştu.her gün batımında balkonumdan kız kulesini cephesine alan oturma bankındaki misafirlerimle güneşin batışını seyretme fırsatı buluyordum. Kimi zaman yalnız bir bayan, çoğunlukla yalnız bir erkek ya da birbirine aşkla sarılmış sevgililer ve nadiren ikinci baharını yaşayan yaşını almış çiftler bu emsalsiz manzarayı seyretmeme eşlik ediyor, bense biraz onları, gözümü acıtana kadar güneşin batışını ama genellikle Kız kulesinde oluşan o müthiş görüntüyü süzüyor, hayallere dalıyor, içimdeki yaramı . kanatıyordum. Semaverimde hiç soğumayan sıcak çayım , sigaram ve martılar benim safımda aldığım hazzı bir kademe daha yükseltmek için birbirleriyle yarışa dursunlar ben üçünü de çok sevdiğimi kendimden başka kimseye itiraf etmiyordum.
Son bir haftada banka hep aynı gencin gelişini geçte olsa fark etmiştim. Yirmi beş yaşlarında, kirli sakallı, uzun siyah mont giymiş bu gencin her gün aynı saatlerde gün batımını seyretmek için aynı mekânı seçmesini önceleri bir arzu ya da takıntı gibi nedenlere bağlamıştım. Ama günler geçip o genci her defasında orda görünce gün batımını bırakıp genci izlemeye koyuldum. Genç her akşam saat beş sularında banka geliyor, önce sakince bir sigara yakıyor, sonra ayağa kalkıp denize yaklaşıyor, birinin elini tutacakmış gibi ellerini uzatıyor, sonra tekrar oturuyor, gün batımı başlayınca da anlayamadığım daha doğrusu bulunduğum yerden tam duyamadığım nidalar atıyordu. Fakat bu rutinleri hiç sıra sektirmeden her gün aynı şekilde yaşanması beni bu garip gencin ruhsal bir bunalım ya da duygusal bir çöküntü içinde olduğuna inanmaya zorluyordu.
Zamanla Kız kulesi ve gün batımından kendimi izole edip gence yoğunlaşmaya başladım. Uzaktan duyamadığım nidaları öğrenmek istiyor, merakımdan kendi kendimi tüketiyordum. Bir gün batımında gencin rahatsız olmayacağı bir yerde banka yakın durmak mantıklı geliyordu. Öylede yaptım … Güneş gökyüzünden usulca kaymaya başlayınca kızıla kesmiş gözleriyle yaklaştı banka. Onu kirli sakallarından tanıdım. İlk kez bu kadar yakından görüyordum. İtiraf etmeliyim ki dış görünüşündeki bu aşırı bitkinlik ve durgunluk beni fazlasıyla etkilemişti. Kendimi gencin beyninde dolaşanları öğrenmeye şartlıyor, paranoyak düşüncelerle sarmaş dolaş oluyordum.
Banka oturduğunda ondan beklediğim şeyi yaptı. Her zaman ki gibi sigara paketini çıkarıp bir sigara yaktı. Çok bilindik bir marka değildi ama dikkatimi çekme nedeni benimde yıllardır o marka sigarayı kullanışımdı. Bu güne kadar çok az insanın kullandığına tanık olduğum bu sigarayı kullanması ortak yönümüzdü ve ben olası bir tanışma sohbetine yol bulmuş misali sevincimden yerimde duramıyordum.
Düşünceli bir edayla Kız kulesine doğru tüttürdü sigarasını. Şimdi ayağı kalkıp denize yaklaşması, ellerini denizin ellerini tutacakmış gibi uzatması ve sonra tekrar oturması gerekiyordu. İçimden üç-beş sayı saydığımı biliyorum. Yerinden kalktı, rıhtıma iyice sokulup denizle olan mesafesini neredeyse sıfıra düşürdü. Evet her şey yolunda gidiyordu. Bu rutinler böyle devam ederse birazdan neler olup bittiğini öğrenme fırsatı yakalayacaktım. Yerine tekrar oturduğu andan itibaren gün batımının bir an önce başlaması için dua etmeye başladım. Ne kadar vakit geçti tam hatırlamıyorum. Gencin kuvvetli fakat titrek sesiyle irkildim. İçinde büyük bir nefret varmış gibi kin kusuyordu sanki. ‘Artık dayanamıyorum, yeter artık bul beni !!!’ diye bağırıyordu. İkinci kez, üçüncü kez sürekli aynı kelimeleri tekrarlayıp durdu. !Artık dayanamıyorum, yeter artık , bul beni !!!’
Afallayıp kalmıştım. Kimdi bu çocuk, kimi çağırıyordu? Aradığını bulunca ne olacaktı? Neye dayana mıyordu ?
Garip bir hikayenin ortasında konuya sonradan dâhil edilmiş bir kahraman gibi benden önce yazılanlardan habersi, tanık olmam gereken bir olaya tanık olarak katılıyordum hikayeye.
Tam gitti gidecek derken elini uzun siyah montun cebine sokup nikelaj kaplamalı bir silah çıkarıp şakağına dayadı. Ve yine aynı sözleri tekrarladı.!artık dayanamıyorum, yeter artık, bul beni!!!’ Bir an bir şok durumu yaşadım sanırım. Bu olmaması gereken bir ayrıntıydı ve hikaye giderek garipleşiyordu. Kendini vuracağını anladığım anda gizlendiğim yerden fırlayıp üzerine atladım. Silahı elinden bırakması zor olmadı. Elinden tutup kaldırırken göz göze geldik. Bu çocukta bana tanıdık gelen o kadar çok şey vardı ki… Birbirimizin gözlerine takıldık bir süre. Göz bebeklerimizin içine bakıyor onlara birbirini tanıma fırsatı sunuyorduk sanki. Sonra gülümsediğini fark ettim. Ne olmuştu da . az önce intiharın eşiğinden kurtardığım bu çocuk şimdi bana tebessüm ediyordu. Ruhsal bir hastalığının olduğuna kesin karar vermiştim artık. Ama yine de hikâyesini öğrenmem gerekiyordu. Onca şeyi başka ne için yapmış olabilirdim ki…
Banka oturduk beraber.’ Anlat’ dedim ona. ‘Her şeyi bilmek, sana yardımcı olmak istiyorum’. Sanki hiçbir şey olmamış gibi fazla sakin sinir bozucu bir tavırla kız kulesine dikti gözlerini. Bir süre sonra anlatmaya başladı.
‘ Yaklaşık üç yıl oldu. Ona ilk defa bu bankta sevdiğimi söylemiştim. İlk defa burada elini tuttum. Kız kulesi ne bakıp hayaller kurduk kurulması güç olmayan. Bana hayallerime dokunmayı yine burada öğretti. Evlenme teklifimi yine burada balıklar ve martıları şahit kılarak yaptım ona. Nihayetinde evlendik. Her şey olabileceğinin en iyisi olarak şekilleniyordu. İkimizde çok mutluyduk. Birinci yılın sonunda eşim hamile kaldı.’ Gözlerimi ayırmış hikâyeye son noktayı koymasını bekliyordum. ‘Ve’ dedi eşim çocuğumu dünyaya getirirken yavrumla beraber kaybettim. Yıllardır onu arıyorum. Beni bulmasını bekliyorum. Bazen onu hayal edip ona dokunabilmeyi deniyorum. Sadece bir kez … ‘Dur ‘ dedim ona. Hikâyenin geri kalanını biliyorum. Ter içinde kalmıştım. Bütün bunlar benim hikâyemin ta kendisi idi. Kız kulesi, gün batımı, martılar arkasına sığındığım bahanelerdi sadece. Üsküdar’da ki o evi sadece onu belki bir gün döner umuduyla aldığımı, onu . yeniden görebileceğim inancıyla hatırasına hiç leke sürmeden, yeni birini sevmeden, sevemeden ve onsuz bir yaşamın sadece şizofren bir yaşam olacağı bilinciyle onca zaman geçirdiğimi benden başka kimse bilmiyordu ki.
Genci bankta bırakıp koşar adım üç-beş dakika mesafedeki evime döndüm. Hatıralarımı sakladığım sandığı açtığımda kafamdaki soru işaretleri netleşmeye başladı. Zira uzun siyah bir mont, nikelaj kaplı bir silah, gençlik yıllarıma ait birkaç özel eşya ve kirli sakallarımla çektirdiğim onca resim vardı sandığın içinde. Neler oluyordu bana böyle. O banktaki genç benmiydim. Hızlı adımlarla balkona çıktım. Tüm dikkatli taramalarıma rağmen göremedim onu. Tanrı bana bir işaret vermişti sanki. İntiharın eşiğinden döndüğüm o günü hatırladım ansızın. Onu yeniden görüşümü. Ellerimi uzatıp ona ve yavruma dokunuşumu. Bana seni bekliyoruz ama bu şekilde gelirsen cennette beraber olamayız, hadi bırak elindeki silahı deyişini…
Gülümsedim. Balkondaki sandalyeme oturup sigaramı yaktım. Derin bir nefes alıp dumanı dışarı öyle bir verdim ki birden her şey buğulanmaya başladı. Mavi deniz bembeyaz duvarlara dönüştü. Kız kulesi küçülüp matlaşarak beyaz duvarda bir tablo olarak hayat buldu. Semaverim vazoya, sandalyem mavi çarşaflı bir yatağa dönüştü. Bir anlık göz kırpışıyla her şey değişivermişti. Yanımdaki yataklarda yatan hastaların bana şaşkın bakışlarını fark ettim aniden. Ruh ve sinir hastalıkları otuziki nolu yatakhanenin karşısında kız kulesi tablosu olan yatağımdaydım. Hemşire başucumdaydı. ‘ Hilmi Bey ‘ dedi. ‘ Dakikalardır sizinle uğraşıyorum. Bu sefer her seferkinden daha zor oldu sizi kurduğunuz dünyadan çıkarmak. Yine sabah ilaçlarınızı almamışsınız. Söyleyin bana yine bir kız kulesi macerasındaydınız değil mi ? Bu seferki hikaye nasıl ?
Hadi anlatın sizi dinliyorum…



Bütün konular: 162
Bütün postalar: 160
Bütün kullanıcılar: 155
Şu anda Online olan (kayıtlı) kullanıcılar: Hiçkimse crying smiley
 
Toplam 53765 ziyaretçi kişi burdaydı!
Bu web sitesi ücretsiz olarak Bedava-Sitem.com ile oluşturulmuştur. Siz de kendi web sitenizi kurmak ister misiniz?
Ücretsiz kaydol