Forum Kategorileri

Kategoriler

SakliMavi Forum

Forum

=> Daha kayıt olmadın mı?



Forum - Mimar Sinan,Hayatı ve Eserleri

Burdasın:
Forum => Türk ve Dünya Tarihi => Mimar Sinan,Hayatı ve Eserleri

<-Geri

 1 

Devam->


admin
(şimdiye kadar 126 posta)
12.12.2009 00:05 (UTC)[alıntı yap]

Dünyanın en büyük yapı sanatçılarından biridir.
Kayseri'nin Ağırnas köyünde doğdu, 17 Temmuz 1588'de İstanbul'da
öldü. Doğum tarihi kesin değildir. Ailesine ve yaşamına ilişkin
kimi zaman yetersiz ve çelişkili bilgiler, çağdaşı Sâi Mustafa
Çelebi'nin onun ağzından yazdıklarına, mimarbaşı olduğu dönemden
kalan yazışmalara, kendi vakfiyesine ve yazarı bilinmeyen belge ve
kitaplara dayanmaktadır. Kaynaklara göre Sinan, I. Selim (Yavuz)
padişah olduktan sonra başlatılan ve Rumeli'de olduğu gibi
Anadolu'dan da asker devşirmeyi öngören yeni bir uygulama uyarınca
1512'de devşirilerek İstanbul'a getirildi. Orduya asker yetiştiren
Acemi Oğlanlar Ocağı'na verildi, 1514'te Çaldıran Savaşı'nda
1516-1520 arasında da Mısır seferlerinde bulundu. İstanbul'a
dönünce Yeniçeri Ocağı'na alındı. I. Süleyman (Kanuni) döneminde
1521'de Belgrad, 1522'de Rodos seferlerine katıldı, subaylığa
yükseldi. 1526'da katıldığı Mohaç seferinden sonra zemberekçibaşı
(baş teknisyen) oldu. 1529'da Viyana, 1529-1532 arasında Alman,
1532-1535 arasında da Irak, Bağdat ve Tebriz seferlerine katıldı.
Bu son sefer sırasında Van Gölü'nün üstünden geçecek üç geminin
yapımını başarıyla tamamlaması üzerine kendisine haseki unvanı
verildi. 1536'da Pulya (Puglia) seferlerine katıldı. 1538'de yer
aldığı Karabuğdan (Moldovya) seferi sırasında Prut Irmağı üstünde
yaptığı bir köprüyle dikkatleri üstüne çekti. Bir yıl sonra mimar
Acem Ali'nin ölümü üzerine onun yerine sermimaran-ı hassa (saray
baş mimarı oldu. Günümüzdeki bayındırlık bakanlığına eş düşen bu
görevi ölümüne değin sürdürdü.
Mimar Sinan, Osmanlı İmparatorluğu'nun en güçlü olduğu çağda
yaşamıştır. I. Süleyman (Kanuni), II. Selim ve III. Murat olmak
üzere üç padişah döneminde mimarbaşılık etmiş, imparatorluğun
gücünü simgeleyen mimarlık başyapıtlarının tasarlanıp
uygulanmasında birinci derecede rol oynamıştır. Etkisi ölümünden
sonra da sürmüş, her dönemde saygınlığını korumuştur. Atatürk ona
ilişkin bilimsel araştırmaların başlatılmasını, onun bir
heykelinin yapılmasını istemiştir. 1982'de İstanbul'daki Devlet
Güzel Sanatlar Akademisi çekirdek olmak üzere oluşturulan yeni
üniversiteye onun adı verilmiştir.
Sinan'ın yetişmesine ilişkin doyurucu bilgi yoksa da, dülgerliği
Acemi Oğlanlar Ocağı'nda öğrendiği sanılmaktadır. Acemi Oğlanlar,
başka işlerin yanı sıra yapı işlerinde de görevlendirilirlerdi.
Sinan daha sonra ordunun yapı gereksinimini karşılayan
birimlerinde görev almış, buradaki çalışmalarıyla öne çıkmıştır.
Gerek ordunun bu birimleri tarafından usta-çırak ilişkisi içinde
gerçekleştirilen yapım ve onarım çalışmaları, gerek orduyla
birlikte gittiği yerlerde görme olanağı bulduğu yapılar, Mimar
Sinan'ın eğitiminin parçası olmuştur.
Çeşitli kaynaklara göre Sinan 84 cami, 52 mescit, 57 medrese, 7
okul ve darülkurra, 22 türbe, 17 imaret 3 darüşşifa, 7 su yolu
kemeri, 8 köprü, 20 kervansaray, 35 köşk ve saray, 6 ambar ve
mahzen, 48 hamam olmak üzere sayılamayanlarla birlikte üç yüz
elliyi aşkın yapı gerçekleştirmiştir. Elli yıla yakın bir süre
Osmanlı İmparatorluğu'nun mimarbaşılığını yapmış olmasına karşın,
bunların hepsini onun tasarlayıp uygulamış olduğunu söylemek
güçtür. Çoğunluğu İstanbul'da olmak üzere imparatorluğun her
yanına dağılmış bulunan bu yapıların bir bölümünü öğrencileri ya
da ona bağlı mimarlar örgütü yapmış olmalıdır. Bunların arasında
onarımlar da vardır. Bu tür sayılar Sinan'a gösterilen saygıyı
ortaya koyar. Onun asıl önemi, yapılarında gerçekleştirdiği
deneyler ve getirdiği yeniliklerle Osmanlı-Türk mimarlığını
"klasik " olarak adlandırılan doruğuna ulaştırmasındadır.
Sinan mimarbaşılığından önce de askeri amaçlı olmayan yapılar
tasarlamış ve uygulamış olmalıdır. Ama ilk önemli yapıtı
İstanbul'da ki Şehzade (Mehmed) Camii'dir. Kendisinin çıraklık
dönemi yapıtı olarak nitelendirdiği bu cami, dört ayağın taşıdığı
ve dört yarım kubbenin desteklediği bir kubbe ile örtülüdür. Dış
görünüşlerin kitlesel etkisi azaltılmış, içerde ise daha aydınlık
bir mekân oluşturma yoluna gidilmiştir. Onu izleyen Üsküdar'daki
Mihrimah Sultan Camii'nde ise yarım kubbelerin sayısı üçe
indirilerek daha rahat bir iç mekân araştırılmıştır.
Osmanlı-Türk mimarlığının en önemli yapılarından biri Süleymaniye
Camii ve Külliyesi'dir. Sinan kalfalık dönemi yapıtı olarak
adlandırdığı bu yapıda İstanbul'daki Bayezid Camii'nde kullanılan
taşıyıcı sistemi yinelenmiş, dört ayak üstüne oturan kubbeyi
giriş-mihrap yönündeki yarım kubbelerle desteklenmiştir. Bu,
Ayasofya ile ortaya atılan strüktür sorunun, onun tarafından bir
kez daha ele alınışıdır. Süleymaniye, darülkurrası, darüşşifası,
hamamı, imareti, altı medresesi, dükkânları ve Kanunî Süleyman ile
Hürrem Sultan'ın türbeleriyle büyük bir alana yayılmış kentsel bir
düzenlemedir ve Türkler'in dinsel yapılara toplumsal hizmet yapısı
içeriği katmalarının en önemli örneğidir. Kubbe ve yarım kubbeler,
yüklerini, uyumlu geçişlerle bir sonrakine iletirler. Yapı bu
düzenden gelen bir dinginlikle, İstanbul'un Haliç'e bakan
tepelerinden birinde yer alır. Dönemin önde gelen tüm
sanatçılarının katkıda bulunduğu Süleymaniye, her ayrıntısıyla bir
bütün olarak ele alınmıştır. Yedi yıl gibi kısa bir sürede
bitirilmiş olması Sinan'ın mimarlıkta olduğu kadar örgütleme
alanındaki dehasını da ortaya koyar. Yapının yapıldığı döneme ışık
tutan muhasebe defterleri de günümüze kalmıştır.
Sinan yapı ile çatı örtüsü için en yetkin taşıyıcı sistemi, en
yetkin biçimi bulmak yolunda deneyler yapmış, hatta zaman zaman
geçmişte kullanıp sonra terkedilen yöntemleri yineleyerek bunların
nasıl ileri götürülebileceğini araştırmıştır. Kimi zaman bu tür
deneyleri birbirine koşut olarak sürdüğü de görülür. İstanbul'daki
Sinan Paşa Camii gibi kimi yapıları, kubbeyi altıgen bir plana
oturtmayı denemesiyle Edirne'deki Üç Şerefeli Cami'yi anımsatır.
Edirnekapı'daki Mihrimah Sultan Camii'nde olduğu gibi ana mekânı
tek bir kubbeyle örten camileri, erken Osmanlı dönemi camilerini
düşündürür. Denemelerinin en ilginçlerinden biri gene
İstanbul'daki Piyale Paşa Camii'dir. Burada kökenleri erken
Osmanlı döneminden de önceye giden ve yapıyı çok sayıda küçük
kubbe ile örten çok ayaklı cami şemasını ele almıştır.
Bütün bu deneyler onu başyapıtlarından birine, Edirne'deki
Selimiye Camii'ne götürdükleri için önemlidir. Sinan ustalık
dönemi yapıtı olarak nitelendirdiği bu camide daha önce
İstanbul'daki Rüstem Paşa Camii'nde çözmeye çalıştığı bir sorunu,
yani kubbeyi sekizgen bir plan üstüne oturtma düşüncesini
uygulamıştır. Böylece, taşıyıcı ayaklar incelmekte, yükleri ileten
öğelerin küçülmesiyle de kubbe, yapıdaki en önemli mekân
belirleyici öğe durumuna gelmektedir. Sinan burada 31 m'yi geçen
çapıyla en büyük kubbesini gerçekleştirmiştir. Külliye'nin öteki
yapıları camiye göre arka planda tutulmuştur. Selimiye,
strüktüründen mekân oluşumuna, oranlarından süslemelerine kadar
Klasik dönem Osmanlı-Türk mimarlık bireşiminin dilini ortaya
koyan, kurallarını belirleyen çok önemli bir başyapıttır.
Sinan öteki yapıtlarında da araştırıcılığını sürdürmüştür.
Türbeleri buna örnektir. Şehzade Mehmet Türbesi'nde dilimli kubbe
kullanmış, alışılmadık ölçüde süslü bir yüz düzenlemesine
gitmiştir. Kanuni Süleyman Türbesi'nde de iç mekân ile dış görünüş
arasında bir denge kurmak amacıyla örtü olarak, Osmanlı-Türk
mimarlık geleneğinde çok sık kullanılmayan çift yüzlü kubbeyi
seçmiş, iç kubbeyi yapının içindeki ayaklara, dış kubbeyi de dış
duvarlara taşıtmıştır. II. Selim Türbesi'nde ise geleneksel altı
ya da sekizgen plan yerine, yapı öğeleri arasında karşıtlık
yaratan, köşelerin kesik kare planını seçmiştir. Sinan'ın,
denemeci tutumunu öteki işlevlerde de sürdürdüğü gözlenir. Her
zaman işleve, taşıyıcı sisteme, yapının bulunduğu yere göre en
uygun olacak biçimi araştırmıştır. Yola çıkış noktası geleneksel
biçim ve plan şemaları olmasına karşın, bunlara katı bir biçimde
bağlı kalmamış, koşulların gerektirdiği yerlerde yeni biçimlere
yönelmiş, böylece eski ile yeni arasında bir bağ
oluşturabilmiştir.
Sinan'ın yapıları mimarlık bakımından olduğu kadar mühendislik
bakımından da önem taşır. Bu nedenle "ser mimârân-ı cihan ve
mühendisân-ı devran dünyadaki mimarların ve zaman içindeki
mühendislerin başı" diye anılmıştır. Yapılarının çoğunun 400 yıl
sonra bile ayakta duruyor, hatta kullanılıyor olması, onların
taşıyıcı sistemlerine olduğu kadar temellerine de özen gösterilmiş
olmasındandır. Sinan'ın mühendis yanı su yollarıyla köprülerinde
ortaya çıkar. Bunlarda zamanının sahip olduğu tüm mühendislik
bilgilerini uygulamış, hatta kimi zaman onları aşan, ileri götüren
tasarımlar gerçekleştirmiştir. İstanbul'un su sorununu çözmekle
görevlendirilmiş, bentleriyle, tünelleriyle, su yolları ve su yolu
kemerleriyle, biriktirme ve dağıtma yapılarıyla uzunluğu 50 km'yi
aşan ve Kırkçeşme adıyla bilinen su yapılarını gerçekleştirmiştir.
Süleymaniye Külliye'sine 53 milyon akçe harcanırken Kıkçeşme
yapılarına 43 milyon akçe harcanmış olması da zamanında bunlara
verilen önemin bir başka göstergesi olmaktadır. Sinan, köprülerini
de en az öteki yapıtları kadar önemsemiş, toplam uzunluğu 635,5
m'yi bulan Büyükçekmece Köprüsü ile sağlam olduğu kadar güzel de
olan bir yapıt diye övünmüştür. En geniş açıklığı örtecek kubbeyi,
en ince ve uzun minareyi araştırmak, böyle bir minaredeki
şerefelere birbirleriyle kesişmeyen üç merdivenle çıkmayı denemek,
bu mühendislik dehasının yaratıcılığını ortaya koyan örneklerdir.
Mimarlık, kimi zaman, içinden çıktığı toplumun genel yapısıyla
uyum içinde olan bir bütünlüğe erişir. Bu, kendi gününün
gereksinmelerini kendi olanaklarıyla karşılayan, ama geçmişin
deneyim ve anılarını da içeren bir bireşimdir. Yapı gereçleri,
yapım yöntemleri, elde edilen biçimlerle ve onlar da
yerel-iklimsel koşullarla uyum içindedirler. Bunları
birbirlerinden ve içinde bulundukları toplumsal koşullardan
soyutlamak olanaksızdır. Ortaya çıkan biçimler toplumun büyük bir
çoğunluğunca benimsenen simgelere dönüşür. Toplumu neredeyse
yapılarıyla özdeşleştirmek olasıdır. Bu yalnız belli bir yere ve
çağa özgü, başka bir benzeri olmayan bir mimarlık demektir. İşte
Mimar Sinan böyle bir süreç içinde yer almaktadır. Tek tek
yapıtlarından çok, mimarlığı uyumlu ve kendi içinde tutarlı bir
bireşime götürme yolundaki çalışmalarıyla önem taşır. Osmanlı-Türk
mimarlığı onunla birlikte bireşim sürecini tamamlamış, arayış
aşamasından klasik dönemine geçmiştir. Bu geçiş, biçim olarak
kubbeyi, düzenleme ilkesi olarak da merkezi planlı yapıyı anıtsal
bir mimarlığın en önemli öğesi olan kubbeyi ve ona bağlı
taşıyıcılar sistemini en yalın ve açık biçimde kullanıp onu
anıtsal mimarlık düzenlemelerinin çekirdeği durumuna getirmek
Osmanlı-Türk mimarlığının dünya mimarlığına bir katkısıdır.
Böylece hem Doğu, hem Batı ile ilişki içinde olan, Anadolu ve
Akdeniz kültürlerine sahip çıkan bir Osmanlı-Türk İslam mimarlık
bileşimi ortaya çıkmıştır. Bu, yapıya katkıda bulunan öteki
sanatları da etkilemiş, imparatorluğun her yerinde ki yapı
eylemleri için yol gösterici olmuştur.
YAPITLAR (başlıca): Şehzade (Mehmed) Külliyesi, 1543-1548,
İstanbul; Rüstem Paşa Külliyesi, 1544-1555, Tahtakale/İstanbul;
Barbaros Hayrettin Paşa Türbesi, 1546, İstanbul; Hayrettin Paşa
Hamamı (Çinili Hamam) 1546, Zeyrek/İstanbul; Mihrimah Sultan
Külliyesi, 1547-1548, Üsküdar/İstanbul; Rüstem Paşa Medresesi,
1550, Cağaloğlu/İstanbul; Süleymaniye Külliyesi, 1550-1557,
İstanbul; Zal Mahmut Paşa Külliyesi, 1551-1566, Eyüp/İstanbul;
Sinan Paşa Külliyesi, 1553-1555, Beşiktaş/İstanbul; Kırkçeşme Su
Yapıları, 1555-1563, Alibey Köyü/İstanbul; Haseki Hürrem Sultan
(Çifte) Hamamı, 1556, Sultanahmet/İstanbul; Rüstem Paşa
Kervansarayı, 1560, Edirne; Mihrimah Sultan Külliyesi, 1562-1565,
Edirnekapı/İstanbul; Sokullu Mehmet Paşa Külliyesi, 1564-1569,
Lüleburgaz; Büyükçekmece Köprüsü, 1566-1568, İstanbul; Sultan
Süleyman Kervansarayı, 1566-1567, Büyükçekmece/İstanbul; Selimiye
Külliyesi, 1567-1575, Edirne; Sokullu Mehmet Paşa Külliyesi,
1571-1572, Kadırga/İstanbul; Piyale Paşa Camisi, 1573-1577,
Kasımpaşa/İstanbul; Sultan II. Selim Türbesi 1574-1577,
Ayasofya/İstanbul; Sokullu Mehmet Paşa Camii, 1577-1578,
Azapkapı/İstanbul; Valide Sultan Külliyesi, 1577-1583,
Üsküdar/İstanbul; III. Murat Köşkü, 1578, Topkapı Sarayı,
İstanbul; Kılıç Ali Paşa Camisi, 1580, Tophane/İstanbul; Şemsi
Ahmet Paşa Camisi, 1580, Üsküdar/İstanbul.
Kaynak: http://wowturkey.com



Bütün konular: 162
Bütün postalar: 160
Bütün kullanıcılar: 155
Şu anda Online olan (kayıtlı) kullanıcılar: Hiçkimse crying smiley
 
Toplam 53735 ziyaretçi kişi burdaydı!
Bu web sitesi ücretsiz olarak Bedava-Sitem.com ile oluşturulmuştur. Siz de kendi web sitenizi kurmak ister misiniz?
Ücretsiz kaydol